20 Ağustos 2010 Cuma

Kelis - Flesh Tone

Bizim bildiğimiz Kelis, r&b, hip hop ve urban türünün kıyılarında dolaşan müzik tarzından şaşmayan, dönemin en iyi hip hop yapımcılarıyla çalışarak çıkardığı single’larla listelerde üst sıraları ve dile dolanmayı garantileyen, (bknz: Milkshake, Trick Me, Bossy) fakat albüm geneline ve bütünlüğüne baktığımızda aynı başarıyı göremediğimiz bir şarkıcıyken kim Kelis’ten Flesh Tone gibi bir albüm beklerdiki? Bu albümle Kelis bütün sınırları yıktı. Hem kendi sınırlarını hem de 2 yıldır görüldüğü üzere, Lady Gaga egemen müzik camiasının sınırlarını!

Flesh Tone’un ilk çıktığını duyduğumda görselleri elbette ilgimi çekti fakat “bu albümü hemen dinlemeliyim” düşüncesi, Twitter’da gördüğüm “Kelis ne yapmış ya?!” tarzı yorumlardan sonra oluştu. Böylelikle “bakalım Kelis’e neler olmuş?” diyerekten albümü dinlemeye başladım ve şunu söylemeliyimki 9 şarkılık Flesh Tone su gibi aktı gitti, nasıl bittiğini anlamadım bile. Kelis bu albümle hem müzik türünde ve imajında köklü bir değişime gitmiş hem de öyle bir bütünlük yaratmıştıki albüme 10. şarkıyı koysanız bozulacak cinsten. 9 şarkının tamamının eksiği yok fazlası var. Enfes, orta tempo, adeta albüme ısındıran intro’sundan son şarkı Song For The Baby’e kadar tam bir müzikal bütünlük söz konusu. Bunu vurguluyorum çünkü bugüne kadar Kelis’in yakalayamadığı eksik nokta bu sefer çok usta bir şekilde önümüze sunuluyor.
Intro’lar, outro’lar ve şarkıların birbirleriyle kusursuzca bağlanmaları, Kelis’ten duymaya alışık olmadığımız, electro pop, synthpop, house türündeki alt yapılar ve tabi dünyanın en başarılı yapımcılarının elinden çıkma parçalarla, Flesh Tone tam bir müzikal şölen kıvamında. Albümdeki parçalara gelince, David Guetta’nın yapımcılığını üstlendiği Acapella çıkış parçası olarak çok doğru bir seçim. Kelis’in değişimini çok net bir şekilde gösteriyor ve albüm genelinde dinleyicileri neyin beklediğinin sinyallerini vererek görevini başarılı bir şekilde tamamlıyor. Bu noktada Acapella’nın klibine de değinmek gerekiyor çünkü o da ayrı bir takdiri hak ediyor. Klip, şarkının alt yapısına çok uygun bir açılışla başlıyor. Klip boyunca Kelis’i o kadar farklı styling’lerle görüyoruz ki hiç kimseye benzetmek mümkün değil. Bu da başta dediğim “Lady Gaga egemen müzik camiası” konusuna dönmemize neden oluyor. Şöyle ki, son 2 senedir Gaga’nın yaptığı işlerin tam bir fenomene dönüşmesinin sonucu olarak, sağımız solumuz electro-pop alt yapılı, seks satmayan çalışan albümler-kliplerle doldu. Flesh Tone’nun en önemli başarısı bu akıma hiç bulaşmadan, kendi ayakları üzerinde durabilen hatta meydan okuyabilen bir proje olması. Proje diyorum çünkü albüm, görsellerinden Kelis’in duruş ve tavrına kadar dinleyiciye yeni şeyler sunuyor ve artık sıkmaya başlayan bu kısır döngüden bizi kurtarıyor.
Albümün çıkış noktaları ise; yine David Guetta eli değmiş Scream, Benny Benassi yapımcılığındaki Emancipate, 2. klip şarkısı olan 4th of July (Fireworks) ve en dikkat edilmesi gereken şarkılardan biri olan, will.i.am destekli Brave. Bahsettiğim bütün bu şarkıların hepsi kulüp dostu olabilecek nitelikte, çok sağlam alt yapılara sahip, “22. yüzyıl” şarkıları. Albümle ilgili tek eleştirim de işte bu, 22nd Century isiminde bir şarkı yapmayı düşünmüşler ama bunu albüm adı olarak kullanmayı tercih etmemişler. Hâlbuki bu albüm için daha uygun bir isim olamazdı. Her neyse, kısacası 2010’un geri kalan bölümünde çok büyük bir çıkış yaşanmazsa, gönül rahatlığıyla şunu diyebilirimki; Flesh Tone bu yılın albümüdür.

Hiç yorum yok: